Dolu ve Boş

İnternet çağının önemli etkilerinden biri de bilgiye erişimin kolaylaşması oldu. Fakat bu kolay erişim, sorgulama konusundaki reflekslerimizi zayıflattı ve olmadık şeyleri benimsemeye hatta kayıtsız şartsız benimsemeye başladık. Bunun sonucunda da bilgilileri küçümsemeye ve kendimiz gibi düşünmeyenleri mahkum etmeyi hakkımız olarak görüyoruz. Fakat bu davranışların bedelini ağır olarak ödediğimizi de unutmayalım.
Bundan kısa bir süre önce sosyal medyada bulut fotoğrafları yayınlayan bir kullanıcının paylaşımına denk geldik. Örs bulut, gece bulutu gibi her gün pencerenizden dışarı baksanız yıl içinde mutlaka karşılaşacağınız bulutların resmini paylaşan sayın kullanıcı “bunlar doğal olabilir mi?” diye soruyordu. Evet olabilirlerdi. Bunu söylemek gerekiyordu.
Fakat ne olduysa bundan sonra oldu. Kullanıcı yorum sahiplerini körlük veya geri zekalılıkla suçladı. Çünkü bu bulutlar ona göre normal değildi ve aksini iddia etmek ise kimsenin haddine değildi.
Siyah kuğu etkisini bilirsiniz. Beyaz adam Batı Avustralya’ya gidene kadar sadece beyaz kuğu gördüğü için siyah kuğu bir imkansızlık ifadesiydi. Kendisi görmediyse olması mümkün değildir. Diyordu. Aborijinler ise binlerce yıldır onlarla birlikte yaşıyordu. Bugün çoğumuzun o 17. yy. beyaz adamından farkı ne yazık ki yok.
Çocuklarımız bile verilen ödev başlığını Google’a yazıp en üstte çıkan sayfayı kopyalatıp yapıştırtarak ‘araştırma’ yapmayı öğretiyoruz. Daha sonra iş dünyasına girince yine aynı davranışı gösterdikleri için de kızıyoruz. Ne ektik ki, ne biçmeyi bekliyoruz?
Bir başka örnek de yine önyargı ve dilbilgisi zayıflığı ile ilişkilendirilerek verilebilir. NASA Direktörü şu anda aya insan indirecek teknolojinin varlığından yakındı. Bir uzman fizikçi de (ismi saklı) kendisinin yıllardır söylediğinin itiraf edildiğini, aya hiç inilmediğini ‘tebliğ etti’. Ama küçük bir problem vardı: NASA Direktörü aya inecek teknolojimiz hiç olmadı dememişti. Bugün yok demişti. Doğru söylüyordu. Saturn V artık yok. Aya gidecek güçte bir roket şu anda ABD envanterinde yok. Ama Saturn V vardı. 50 yıl önce. Buradan sayın fizikçinin çıkardığı sonucu çıkartmanın şu anda sesten hızlı yolcu uçağı olmadığı için Concorde’un hiç var olmadığını iddia etmekten farkı yok.
Bir konunun tarihçesini, çevresini, etkileştiği unsurları değerlendirmeden varlığını-yokluğunu, faydasını-zararını veya gücünü-zayıflığını değerlendirmek mümkün değildir. Onun için, özellikle de farklı bir kültürden, birebir aktarılan yöntemler başarısız oluyorlar. Şirketler bu yüzden batıyor, insanlar işsiz kalıyor.
Kavramsal düşünmenin zayıflığı veya kavramları tanımamak da çok ciddi yanlış anlamalara ve haliyle bunların sonuçlarına yol açabiliyor. Yine sosyal medyada kısa bir tur size ‘işte gerçek sanat bu’ tebliğleri ile dolu bir zaman sunabilir. Birebir gerçek görünen resimler, iğne deliğinden uzaktan iplik atarak geçirenler, çok hızlı gitar çalanlar, kahvenin üstüne krema ile şekil yapanlar, vb.
Yayının sahibine sorarsanız sanatta son noktayı az önce sizinle paylaştı ve siz de ona şükran duymalısınız. Fakat işte tam da o noktada bir sorun var: Bir işi yapmada yüksek maharet sanat değildir. Bu maharet olsa olsa zanaat olarak adlandırılabilir. Çok iyi dikiş dikmeniz çok güzel elbiseyi yaratacağınız anlamına gelmez. Veya sağ elinizin gitar tellerine çok hızlı vurabiliyor olması çıkan seslerin dinleyicide bir duygu yaratacağını garanti etmez. İyi boya karıştırdığınız için milyon dolarlık bir ressam olmazsınız. Hiç Van Gogh resimlerine dikkatle baktınız mı? O teknikle resim dersinde çok zorlanacağını söyleyebiliriz. Fakat sanatçı bir teknikte ustalaşma derdinde değildir. Sonuç olarak ürettiği resmin resme bakanlarda ne hissettireceğine önem verir. YouTube’da en çok izlenen enstrüman sihirbazlarının çoğu bir şarkı kaydı için stüdyoya davet edilmez. Aslında bu yüzden sosyal medyada yüksek izlenme sayılarına ulaşıp reklam parası kazanma derdindedirler.
En iyi Excel kullanıcısı değil, çıkan tabloları yorumlayıp en doğru kararları verenleri istihdam ederiz. Veya en azında etmeliyiz. Sürekli, geçici veya dışarıdan hizmet aldığımız tüm insanların teknik özellikleri bir yere kadar önemli olmakla birlikte bu teknik özellikleri bir sonuca dönüştürüp dönüştüremediklerini değerlendirmeliyiz.
Yoksa dünyanın parasını verip hiç işinize yaramayan, her baktığınızda gözünüzü acıtan ve kendisine ödediğiniz o yüksek bedeli hatırlatan bir tabloyu satın almış gibi oluruz. Kaynaklar kıt ve değerli. Doğru yerlere harcanmalılar.